Büyük Budha Tapınağı


Pekin seyahatimiz sırasında tabiiki Yazlık Sarayıda gezmeden olmaz. O kadar geniş alanda ve parklar içinde çok güzel yerleri dolaştık. Dört mevsimi tasvir enen tavan resimlerini seyrederek uzun koridorlardan geçtik. Sonunda Budha tapınağını görmek için de epeyce merdiven çıkarak biryerlere kadar çıktık ama tapınağa çıkmak için yine çıkmaya devam etmemiz gerekiyordu,bendeki yükseklik korkusu son merdivenlerde kendisini belli etmeye başladı ve duvara yapışarak şiddetli ter ile birlikte geri geri inmeye başladım. Benden buraya kadar deyip bizimkileri beklemeye başladım. Ama yanımda gördüğünüz kadının da panik atağı mı vardı yoksa başka bir sebep mi vardı bilmiyorum, o da gelip yanımda benim gibi tırmanmaktan vazgeçti.

Read more...

Doruk yazmayı öğreniyor

Doruk bu sene okula başladı ama bir türlü ders yapmayı sevmiyor. Sadece perşembe günü lanet bir gün değil, çünkü perşembeleri bahçeye çıkabiliyorlarmış. Diğer dört gün lanet!!!!!!
Okula başlamadan okumayı öğrenmişti ama büyük harflerle olan yazıları okuyordu ve yazıyordu. Okulda ise el yazısı ile yazmayı öğretiyorlarmış meğer (en azından ben yeni öğrendim). Tabi Doruk için çok yeni ve saçma bir şey. Onun için ders çalışmak da çok saçma, öğrenmek de saçma, okula gitmek de saçma. Hiç oyun yok, oyuncak yok, çok sıkıcı.

Ben de kendisi ile bir anlaşma yaptım; hafta sonları bize geldiklerinde hafta içi öğrendiği harflerin yazılışını el yazısı ile yazmayı unuttuğum için bana da öğretmesini çok istediğimi (!!!!!) söyledim. Çok ciddiye aldı ve şimdi "hadi anneanne sen de defterini kalemini al yanıma otur" diyor ve önce bana harfleri yazdırıyor, yanlışlarımı düzeltiyor, sonra da ona verilen ödevleri herkes kendi defterine yazıyor. Dün yazdığımız yazıya bakın; ne kadar .................. Anlatacak kelime bulamadım. Siz yazmayı becermiş miyim ona bakın.

Read more...

Doruktan anektotlar

Hafta sonu Doruk bana ; biz bugün Bethoven dinledik dedi. Ne dinlediğini,Bethoven hakkında ne bildiğini anlamak için biraz kurcalamaya başladım. Biraz bir parça mırıldandım. Bunumu dinlediniz acaba,bende çok severim falan dedim. Hayır bilemedin dedi. O zaman biraz ipucu ver bakalım dedim.
Çok alçak bir tonla:
Dı dı dı dıııııııııı
 Dı dı  dı dııııııııı
Dı dı dı dı dı dım.
Sonra sesinin tonunu yükseltti ve bayağı bayağı devamını da söyledi.
Büyüyünce o da böyle müzikler yapacakmış.

Read more...

Doruk diş değiştiriyor

Doruk'un sallanan dişleri tek tek düşmeye başladı. Kendisi de çok önemli bir iş  başarmış gibi öyle gururlu ki. Dün de ikincisi düşmüş. Yüzündeki keyfe bakın.

Read more...


bahçehdeki sonbahar.

Read more...

Şangay'ı anlatmaya devam

İstanbul'dan direkt Şangay'a uçtuk,9 saat 25 dakika yolculuk yaptık ve yerel saat 14.00 sıralarında Şangaya geldik. İlk dikkatimi çeken farklılık Atatürk Havaalanına göre çok büyük ve herşey çok sakince ,koşuşturma olmadan tıkırında hallediliyor ve şehre ulaşmak için o ünlü teknoloji harikası olan(öyle olduğunu binince anladım) MAGLEV trenine biniyoruz. Ben de trene binmeden önce neden bu kadar güvenlik tedbirleri var diye düşündüm. Sonra da kendimce bu kadar kalabalık nüfus olunca lüzumlu lüzumsuz her köşeye görevli dikmişler gibi bir açıklama getirerek rahatladım. Trende dijital göstergede 431 kilometreyi gördük. Bir de tuhaf bir eğimle gidiyor sanki canı nasıl isterse öyle gezinerek yol alıyor.
Hava kapalı,yağmur yağıyor. Biz otelden çıkıp Nanjin caddesine gitmek için taksiye atladık. Otelde elimize Çince adresleri de yazılı olan kartları verdiler,ayrıca şehir haritası da var tabii. Buna rağmen taksi şöförü söylediklerimizden zaten hiçbir şey anlamadığı gibi çince yazdırdığımız adresi de bilmiyor. Haritayı gösterdik,işaretledik ,yine olmadı çünkü gözü de yakını görmüyor. Arabayı sağa çekti,hep birlikte inceledik ve nihayet caddeye geldik. Bu anlattıklarımı her taksiye binişimizde istisnasız tekrar tekrar yaşadık.
Cadde yrafiğe kapalı,geniş,hareketli,ışıklar yandıkça iyice güzelliği ortaya çıktı. Dakika bir,gol bir. Nereden anlıyorlar bizim şimdi ayak bastığımızı ,sağımız solumuz ellerinde broşürler,çanta,saat istermisiniz diye çekiştiren genç kızlar,genç erkeklerle doldu. Birkaç kere reddettik,sonra hadi bakalım ne olacak dedik ve peşlerine takıldık. Nasıl olsa 3 kişiyiz ,ben yalnız olsam kesinlikle onların peşine takılıp gitmeye cesaret edemezdim. Caddenin bir arka paralelindeki sokaklarda biraz izbe ama herşeyin satıldığı dükkan-maağaza gibi yerler. Daha içeri girer girmez kalitenin çok düşük olduğunu anlıyorsunuz çünkü plastik sentetik kokuyor. Bunun gibi bir kaç yer daha denedik aynı idi. Anladıkki böyle alışveriş yapılamaz. Ama bir taraftan da Şangay'a gelmişken gökdelenlerdeki lüx mağazalar yerine çok ucuza ama çok güzel taklitlerinin yapıldığı çanta,saat gibi şeyleri almamak olmaz. Böyle şartlandık ve birsürü sipariş aldık. Bir yolu olmalı. Neyse gezerken yavaş yavaş sistemi öğreniyor insan. Mesela Erkekler Fotograf makinası bakmak için Sony mağazasına girdik,onlar bakınırken ben de bir köşede Jamesbond çanta içinde saatler satan bir adam farkettim. Zaten o da beni farketti hemen,konuşmaya başladık. Bizimkiler de geldi. Biz de hazırlıklıyız ya adam 1000yuan dedi ise bizimkiler 10 yuan dediler ,eşim boşver gidelim diye arkadaşı çekiştirirken adam daha da iniyor elinde hesap makinası,siz yazın diyor(tabi o çince,biz türkçe,ingilizceye gerek yok,sadece yüksek ses ve vücut dili geçerli) biz yazıyoruz o olmaz diyor biz olmaz diyoruz gider gibi yapıyoruz(daha doğrusu vallahi ben birşey yapmıyorum,sadece olanları seyrediyorum şaşkınlık içinde) bir ara eşime yaklaştım çok ayıp, olurmu o fiyata adama da yazık falan dediğimi hatırlıyorum ,beni azarladılar şimdi göreceksin dediler ve gördüm. Dedikleri fiyata aldılar. Yanından ayrılırken 5 tane daha saat seçip önceki fiyatın yarısını söylediler,adam o paraya da bıraktı biz almadık.Anlaşılacağı gibi ne fiyat verirseniz verin üzerinizde kalıyor. Biz böylece hızımızı alamayıp epeyce alış-veriş yaptık ama esas alış-verişi Pekin'de yaptık çünkü orada bizi yönlendirenler vardı. Sistem aynı ,onu da anlatırım.

Read more...

Pariste Geceyarısı

Bugün Pariste geceyarısı adlı filmi seyrettim. Filmi seyretmeyi kafama koymuştum,çünkü işin içinde Paris vardı,Woody Allen vardı,nostalji vardı. Daha ne olsun. Bugünki gazetelerde de bu filimle ilgili yorumlar vardı. Mesela sanırım Hıncal Uluç filmi seyretmeyin demiş. Bazıları eleştiriyor,bazılarıda haklı diyor. Ben de bu yorumları okudum ya Hıncal Uluç'a inat olsun diye hemen bugünkü programıma koydum ama o haklı imiş. Bana göre çok lüzumlu bir filim değil,biraz çocukça olmuş galiba. Ama Paris çekimleri,sokaklar,kafeler,köprüler için gidilebilir. Bu kadar. Filmin konusunu unuttum bile.

Read more...

budha tapınağı







Şangay'da şehir turu için panaromik otobüslerle iki gün tur aldık. Şehri onlarla gezmek hem çok kolay bir yol,hem de gezilmesi gereken yerleri iyi planlamışlar. Kırmızı ve yeşil tur diye iki tur vardı. Biz de istediğimiz noktada inip o bölgeyi istediğimiz kadar gezdikten sonra duraktan tekrar kaldığımız yerden gezimize devam edebiliyorduk. Biletler 24 saat geçerli oluyor.
Bu gezilerin birinde Budha Tapınağında indik ve bir saat orayı gezdik. Görülmesi gereken çok enteresan bir yer. İnsanların yüzlerce çeşit Buda'sı var. Aklımda kalan birkaç tanesini söyleyeyim. Mutlu,öfkeli,neşeli,eğlenceli,savaşçı,büyük,v.s budha. İnsanlar avluda yakılmış varil gibi birşeyin içinde yakılan ateşten tütsülerini yakıyorlar ve dumanını Budha'ların olduğu binalara sırayla dönüp eğilerek saygı gösterisinde bulunuyaolar,sonra kırmızı minderlere diz çöküyorlar, sonra da alınlarını mindere koyuyorlar. Binalardan birinin üst katına çıkardılar bizi. Orada şanslı Budha var,sağ elimizle göbeğini okşayınca bize şans getirirmiş. O katta hediyelik şeyler de satılıyor, Çok güzel jade denen taşlardan yapılmış heykeller ve takılar var. Ben de küçük bir kadın buda aldım. Bu taşlar çoğunlukla yeşil ve tonlarında oluyor ama pembesi de çok güzel.Orada bile o kadar ciddi bir pazarlık yaptıkki inanılmaz birşey. Çünkü resmi bir yer,resmi görevliler var,görevli rehperler var ama onlarla pazarlık yapabiliyorsunuz.
Bahçesinde de küçük bir havuzda çok güzel balıklar vardı. Elime verdikleri yemleri vermek istedim,bütün parmaklarımı ağızlarının içine aldılar,çok güzeldi.

Read more...

çek çekler

Ördeği yedikten sonra bizi en lüx gezinti caddesine götürmek istediler. Tabi taksi aranmaya başladık ama hemen etrafımızı çek çek sürücüleri sardı. Bir anda kendimi çek çekte buldum. İki tane çek çek arka arkaya trafiğin içine daldık. Motorlu ama bisiklet gibi bir şey. Adamlar ön lastiğe ayaklarını dayayıp fren yapıyorlar. Bayağı da hızlı bir şekilde taksi ile gidilebilecek uzak bir mesafe gittik. O kalabalık bir tarafiğin içinde son sürat, arabalar ve yayaları kazasız belasız sıyırtarak gideceğimiz yere ulaştık. Ama en komiği sola dönüşlerdi. Caddeler o kadar geniş ki, yol kimin, kim dönecek, kim bekleyecek ben anlayamadım. Ama neyse ki trafikte telef olmadan yerimize ulaştık. Biz kendi başımıza olsaydık bunları yapamazdık. Anlaşılacağı gibi Pekin'de kaldığımız sürede Çinliler gibi dolu dolu yaşadık. Daha da anlatacaklarım var.

Read more...

Pekin Ördeği

Pekin seyahatimiz çok çok güzel geçti. Benim şimdiye kadar yaptığım seyahatlerin içinde en dolu dolu olan, bulunduğumuz ülkenin bütün özelliklerini yaşayabildiğimiz seyahatti.


 Bir akşam bizi Pekin ördeği yemek için götürdükleri resteranda pişirilmiş ördeği yanımızda çok ustaca kesip servis yaptılar ve ördeğe ait sertifikasını verdiler.


Read more...

buğday çorbası

İstinyepark Hillside çıkışında çok hoş bir cafe restoran var, BİG PLATE. Herkes pek bilmiyor, ben spor salonundan çıkınca orada oturup yemek yemeği çok tercih edenlerdenim. Gelenlerin çoğu da ya benim gibi spordan çıkanlar, yada öğlen yemek tatili için gelen genç çalışanlar. Ama gerçekten çok huzurlu, keyifli bir yer. Üstelik en iyi kafe ödülü de almış. Orada çalışan garsonlardan biri ne zaman gitsek arkadaşımın da, benim de 'daha önce şunu yemiştiniz, beğenmiştiniz, içecek olarak da yine sevdiğiniz gibi bol limon suyu katımış maden suyu ister misiniz' falan diyor. Yani size özel davranıyorlar. Son zamanlarda da havalar sıcak olunca soğuk çorba içmeye alıştım.



Soğuk buğday çorbası o kadar güzel ki anlatamam. Abartmıyorum, yemeniz gerek. İçinde bol buğday ve nohut var. Ama yoğurdu o kadar lezzetli ve kıvamı da çok güzel. Bir de üzerine taze nane ile süslüyorlar. Bir deneyin.

Read more...

Baltık Turu

28.8 Amsterdam saat 12 pazar. Nihayet otele pardon gemiye giriş yapmak üzere limana geldik. Hava soğuk ve yağmurlu. 12 derece imiş. Bir sürü işlemden sonra bizi gemiye aldılar. Hepimize (pasaport yerine geçmeyen ama çok iş gören) bir kart verdiler. Neyse odamıza yerleştik,küçük ama yeterli herşey var. Balkonumuz da var. Çay kahve yapar, balkonda içeriz diye tam teşekküllü geldik. Tam 36 saatimiz gemi yolculuğunda araluksız geçecek diye endişeliyim. Çünkü benim denge organlarım( çok bilimsel olmadı ama) çok hassas galiba ,çok çabık başım döner ,midem bulanır ve ayrıca vertigom da bu günlerde artmış durumda. Ben bütün bunlara önlemlerimi alarak geldim. Gemi yolculuğu tecrübem de yok. Saat şu anda 14.30 gökyüzü karanlık ve yağmur yağmaya devam ediyor. Hani İstanbul'un kasım ayı vardır ya gri sevimsiz,aynı öyle bir gün.
Saat 6 ya 5 var. 6 da kalkacağız,yarım saat önce kurtarma tatbikatı yapıldı. Biz ne yapıldığını anlayana kadar iş işten geçmişti. Anonsları dinlemediğimiz için ne olduğunu anlamadık. Aynı anda yandaki gemide de tatbikat yapılıyordu. Onları seyretmemiz daha kolaydı çünkü en alt katta yapıldığı için kendi gemimizin altı göremedik. Bakalım bu devasa gemi şehir nasıl hareket edecek, pek akıl alır gibi değil. Klasik müzik eşliğinde gemi düdükleri ile bizi limandan diğer gemilerdekiker de el sallıyarak uğurladılar. Çok güzeldi. Uzun süre limandan çıkışımızı izledim.


29 Ağustos.
Dün gece tabiiki kazinoda biraz zaman geçirdik. Tiyetro salonunda gösteri seyrettim. Gemide olduğumu hep hissettim. Ama çok rahatsız etmedi. Sabah Esen saatinin ayarını yapmadığı için(herzamanki gibi, hiç şaşırmıyorum artık) saat 7 de uyandırıldık ve acele ile kahvaltı için restorana indik. Meyve kompostosu istedi,Türkiyedeki gibi sulu değilmiş, yemedi. Omlet fazla pişmiş,yemedi. 3 dakikalık yumurta aldı yedi! Orada memnun kalmadığımız için (!)açık büfeye çıktık. Tekrar yumurtadan meyva salatasına,yoğurtuna kadar,hatta patates kızartmasına kadar herşeyi yeniden yedik. üç kere yoğurt alıp nihayet üçüncüsünde istenilen natürel yoğurdu bulabildik.
Bugün başım ağırıyor. Saat henüz 9,yarın sabaha kadar yol alacağız. Şimdi odadayım ,biraz kitap okuyup uyumak istiyorum. Getirdiğim giysilerin hem hemen çoğu işe yaramadı çünkü hava bayağı soğuk. Kot bile almamışım, Mikailin kotunu giydim,tam boy friend's oldu çuval gibi ama beğendim.
Sonra devam ederim,gemi beni tuttu galiba saat21.00 da uyudum.





30.8 saat sabah 4.30 çok uyuyunca erkenden uyanır işte insan ama tam zamanında uyanmışım. Hava hala karanlık ama gökyüzünde zaman zaman ışıklar gördüm,şimşek mi çakıyor dedim ama öyle bir şey değildi. Vee nihayet irili ufaklı adalar görünmeye başladı. Yaklaşık 1 saat izledim sonra uyuyakalmışm. Saat 8.00 sıralarında Mikail beni uyandırdı, manzarayı kaçırıyorsun dedi ama hala adaların arasından geçiyorduk. O da erken uyanıp en üst güverteden çekim yapmış,gerçekten çok güzel bir görüntü vardı. Adaların üzerinde yazlık evler olduğunu sandığım çok güzel iskandinav evleri var. Herşey çok düzgün ,şık,temiz ve telaştan uzak. Çok durgun,sanki zaman durmuş biz onların içinden geçen tek hereketli şeyiz. Gerçekten tek bir canlı,araba yada hareket görmedik taa ki limana girene kadar nerede ise. Her şey güzel görünüyor da böyle bir yerde yaşamış olsaydım diye düşününce birden korktum. Hiç bana göre değil. Geçici bir süre için belki olabilir ama bana insan lazım. İnsansız mutlu olamam. Yalnız kalmak istediğimde ben onu yapabiliyorum. İstanbul iyi benim için.
Saat 9.00 da limana indik nihayet. Yine pasaport işlemleri,sıralar,kuyruklar,otobüslere yerleşmeler ve Stockholm'deyiz. Tur ile gezeceğiz. Klasik turlar ve gemimiz saat l6.00 da hareket edeceğinden acele ile gemiye dönüş ve yine müzik eşliğinde limandan çıkış. Bu defa fiyortları gündüz gözü ile daha da iyi görerek Talinn' hareket. Sabah 9.30 da Talinn' geldik.

Talinn'i kendimiz gezdik,çok sevimli küçük otantik bir yer. Gözlem yaptıktan sonra yürüyerek meydana geldik,bir mağaradan bozma kafede oturduk.(asıl amaç ihtiyaç molası idi.böyle molalara sık sık ihtiyacımız olmaya başladı) Meydanda pazar kurulu idi,oradan ufak tefek el işi şeyler alınabiliyor,yine yürüyerek gemimize döndük. Fotoğrafta sağdaki gemi.





Saat 16.15 limandan şimdi ayrıldık, Sn.Petersburg'a doğru yol alıyoruz. Sabah oradayız.
Şehir çok güzel (merkezi). Limandan otobüslerle yola çıkınca komünist döneme ait o iç karartıcı buloklar halinde çok fazla apartmanlar görüyorsu ama merkeze girince çok şatafatlı şık sanat şaheseri saraylar,köprüler,parklar kiliseler var. Şehir biraz da Amsterdam'a benziyor . Deli Petro şehri kurarken bol kanallı ve köprülü olmasını istemiş, onun için de bir çok yapma kanal var. Amsterdam'dan farkı kanalların burada daha geniş olması. Nede olsa burada arazi sıkıntısı yok galiba . Zaman da çok para da. Katerina da çok sanatı eğlenceyi severmiş, o da çok güzel yazlık -kışlık saraylar yaptırmış.
Böyle bir şehri gezmek için buraya özel olarak gelmek lazım. Bizde olduğu gibi gemiye yetişeceğiz diye herşeyi pas geçerek gezilemiyor. Biz gezmekten çok geminin peşinden koştuk. Bir de Rus görevlilerin o kadar saçma kuralları varki boş yere bir sürü zaman kaybuna sebep oluyorlar. Saat19.00 kalkacak olan gemiye zor yetiştik ,gemi de l saat rötar yaptı.

Bu gün Cuma.Dün akşam 8.00 den beri yoldayız ve yarın sabah Kiel'de olacağız,yani gemide yine aylak aylak zaman geçireceğimiz uzun bir gün var. 40 kilometre hızla gidiyoruz. Hava sıcaklığı l8.
3 Eylül ,saat8.30 Kiel'deyiz. Buradan güzel görünüyor. Yine işlemler,gemiden çıkış. Otobüsle bizi yakın bir yerde birbirine bağlı 5 gölün olduğu bir yere götürüldük. Orada bir küçük turist gezdirme tekneleri olur ya onlara acele ile bindirildik. Sanki kaç gündür suyun içinde değilmişiz gibi yine sudayız, etrafta görecek bir şey de yok,boş su işte. Bana gelmişler galiba, ben artık su görmek istemiyorum.

Ertesi gün Kopenhag ve İstanbul'a dönüş.

Eğer henüz dizleriniz çok ağırmıyor ve yürüme zorluğu çekmiyorsanız gemi ile işiniz olmamalı. Her şey gemi kuralları ile oluyor,hiç bağımsız değilsiniz. Bu da bize tecrübe oldu. Ama gezi beni doyurmadı,sadece kumarhanede vakit geçirmeye doydum şahsen. Çok utanarak söylüyorum hiç bu kadar uzun süre geçirmemiştim. Gerçi o sanal rulet makinasını çözmüştük Berrin ile ben (inanmayın) çok bir zayiat vermeden kurtardık.

İstanbul'a kavuştuk. Bana çok iyi geldi. Çocuklar da gittikleri yerlerden dönmüşler. Düzenimize döndük. Çok iyi

Read more...

istanbul Adalet Sarayı

Bugün vize işlemlerine gerekli olan belgeyi almak için yeni Adalet Sarayı'na gittim. Çünkü Sarıyerdeki adliye de oraya bağlanmış. Neyse, yeni açılan bağlantı yollarından epeyce bir kuralları çiğnemek zorunda kalarak ve trafikteki diğer sürücülerden işaretlerle özür dileyerek otoparkına girdim. Asansörle en üst kata çıkarak Adliye binasına yürüyün dediler,bende yaptım. Girişteki danışmaya evrakı almak için nereye gideceğimi sordum. Çalışan kızcağız utana sıkıla dışarı çıkıp oradaki dilekçe yazanlara dilekçe yazdırmam gerektiğini,sonra da tekrar içeri girip alt kattan belge almamı söyledi. Ben şaşkınlıkla nasıl yani demişim. Bize de bugünden itibaren uygulamanın böyle olacağı söylendi dedi. Ben tekrar dışarı çıktım ,epeyce bir büro,büfe gibi bir yer bulmak için yürüdüm ama bir güvenlik kulubesinden başka kimseye rastlamadım. Oradaki memura dilekçeyi nerede yazdırabilirim dedim. O da bana; karşıda,bakın iki kişi var dedi. İşaret ettiği yere baktım ama görmak için bayağı zorlandım,çünkü oldukça uzakta genış bir alan var,sanki konser,toplantı alanı gibi bir yer. Yine hızlı bir yürüyüşle orda görünen kişilere doğru gittim. İki kişi önllerine piknik masası ile taburesi arasında bir şeyin üzerinde benim zamanımdan kalma küçücük daktiloları ile oturuyorlar,bizleri de hemen yanlarındaki tabureye davet ediyorlar ve dilekçemizi yazmaya başlıyorlar,yani bildiğiniz ARZUHALCİler. Hava da nasıl sıcak ama püfür püfür de esiyor ,yani bugün için problem yoktu ama yarın yağmur yağarsa ,kar yağarsa,soğuk olursa ne olur bilemiyeceğim. Benim tavsiyem, işinizi bugünlerde halletseniz iyi olur. Ama bina çok güzel, tam bir saray. Arzuhalcisi olan bir saray.

Read more...

kitaplar



Bir aydan fazladır sayfamı hiç açmamışım. Bunda hiç bir kasıt yok,sadece bir sebep var, o da sürekli kitap okuma durumum. Durumum diyorum;çünkü bu bana zaman zaman olur, hiç ara vermeden kitap okurum. Bakın bu sürede okuduğum kitaplar: 1.sunset park 2.görünmeyen 3.Timbuktu 4.Yükseklik korkusu 5.Nar 6.Hümeyra 7.İskender 8.Doğu Batı 9.İz Daha da okuyacak yedekte bekleyen kitaplarım var. Kitapsız kalırım diye önceden yedekliyorum. Kitaplardan da anlaşolacağı gibi çoğunlukla Paul Auster okuyorum. Yazım tarzı beni çok etkiliyor. Elif Şafak'ın yazış tekniği ile çok benzer buluyorum nedense. Bir dönem de Elif Şafak'ın bütün kitaplarını ard arda okumuştum. Artık yeni kitabı çıktıkça okuyabiliyorum çünkü okunacak kitabı kalmadı. Neden , kitabının tanıtımı için çok fazla medyayı kullandığını, kendi fotoğraflarının kullanılmasının doğru olmadığı,reklamın bu kadarının bir kitap için güzel olmadığı gibi eleştiriler yapıyorlar,ben bütün bunlardan hiç rahatsız olmadım,hiç de ters gelmedi,gittim kitabı aldım, okumaya başlayınca kitabın imzalı olduğunu gördüm. Kızım bile 'bukadar da olmaz 'gibi bir şey söyledi ama anlayamadım. Gerçekten ben konunun bu kısmı ile ilgilenmiyorum nedense. Ama çok keyif alarak okudum,oh bana çok iyi geldi ,özlemişim Elif Şafak'ı.
Bayramda Baltık turuna gideceğiz,gemide geçecek o uzun saatlerde ne güzel kitap okunur değil mi.
Şimdi alacağım kitaplar için liste yapmaya başlamam lazım. Heyecanlanıyorum. Bana kitap ismi verebilirsiniz.


Read more...

SAPANCA GÖLÜ

Ben Sapanca Gölüne yani çevresindeki yerleşim yerlerine birkaç kere gitmişim. Tanıdıklarımızın yazlık evleri vardı. O gidişlerimde de sevdiğimi hatırlıyorum ama uzun bir süredir gitme fırsatım olmadı.


Geçtiğimiz hafta sonu arkadaşımızın kızı Mehtap'ın düğünü vardı Sapancadaki bir otelin bahçesinde. Biz de bunu fırsat bilerek bir gece de konaklamak istedik. Benim için küçük bir hafta sonu gezisi oldu. Düğün saatine kadar bol zamanımız da vardı,onun için göl kenarında güzel bir öğle yemeği yedik. Otele gelince de bahçesinde dolaşıp çayımızı içtik.
Gece düğünde Ereğlide uzun bir dönem hep beraber olduğumuz eski arkadaşlarımızla karşılaştık. Bu çok keyifli bir şey. Hepimiz birbirimizi öyle özlemişiz ki bıraktığımız yerden devam ettik. Ama aramızdan ayrılan arkadaşlarımız olduğu için onların acısını da yediden yaşadık.


Ertesi sabah otelde o kadar güzel bir kahvaltı yaptık ki. O bölgenin peynirlerinden en az 10 çeşit peynir(otlarla tatlandırılmış olanlar da vardı),birkaç çeşit zeytin,çok lezzetli domatesler ve daha neler neler. Yöreye ait yiyecekler gerçekten çok taze ve lezzetli oluyor. Onları buldukça,fırsatımız oldukça yararlanmak lazım.
Otelden ayrılıp 2-3 km yakınlarında olan Naturköy diye bir yere(görmek gerekir diye önerdiler) gittik. Ben doğal bir yer zannetmiştim ama bir işletme imiş. Çok güzel bir yer yapmışlar,tabi o güzel tabiatın içinde öyle bir mekan yaratmak çok akıllıca aynı zamanda da çok kolay. Oraya aç karnına gidip kahvaltı etmek lazım,biz de öğrenmiş olduk.
İstanbul'a çok yakın olan Sapanca'yı daha iyi öğrenmek lazım .Çok güzel bir tabiat ve hala çok doğal.Bir kaç fotoğraf ekliyorum.

Read more...

denize adım attım

Antalya'da bir hafta tatil yaptık dedim demesine ama hiç denize giremedim. Çünkü ben derin denizden korkan biriyim ve Antalya'da da havalar çok sıcak olmadığından deniz de oldukça dalgalıydı. Bu durumda benim denize girmem söz konusu bile olamaz. Neyse ki otelin havuzu hem deniz suyu karışımlı, hem de boyumu geçmiyor. Ayrıca 800 metre uzunlukta. Gerçi uzunluğu da beni hiç ilgilendirmiyor, çünkü ben 10-15 metre mesafede debelenip duruyorum. Ama kendime haksızlık etmeyeyim; bu sene yüzmemi bayağı geliştirmişim. Ayrıca herkes güneşlenirken ben nerede ise hiç aksatmadan su jimnastiği yaptım. Sabahları da birkaç gün abimle 5 km yürüdük.
Ben bunları anlatmayacaktım. Denize Antalya'da giremedim ama dün İstanbul'da Gümüşdere'de Boğaziçi Ün. plajında denize girdik. Akşam saat 6 da gittik,7 de geri döndük. Bize de çok yakın, daha sık gitmek lazım. Denizin yeri başka.

Read more...

tatilden dönüş

Uzun bir aradan sonra yine burdayım. Neden yazmadım bilmiyorum. Bazen herşey çok anlamsız gelmeye başlıyor,hiç birşey yapmak istemiyorum,çok saçma buluyorum. Öyle bir dönemden geçtim galiba. Ama geçen zaman içinde Ankaradan kız kardeşim Sevinç geldi,onunla bir hafta birlikte olduk,sonra bir hafta Antalya'ya tatile gittik. Doruk,annesi,dedesi ve ben. Ama Ankara'dan abimler de geldiler, havalar da bana göre bayağı iyiydi yani çoğunlukla bulutlu idi. Akşamları üzerimize mutlaka birşeyler almak zorunda kalıyorduk. Çünkü rüzgarlı oluyordu. Biz orada iken hiç beklenmedik bir zamanda Gözde'nin mezuniyet töreni oldu,biz katılamadık tabii ama ailesi gelebildi.
Zekeriyaköy'e dönerken (gece saat 10 sıralarında) hava çok keskin bir şekilde ıhlamur kokuyordu. Ev havalansın diye her tarafı açık tutunca ev de nasıl güzel koktu anlatamam. Ihlamur ve yasemin kokusu akşamın nemi ile birlikte iyice ortaya çıkmış. Evimi özlemişim. Bahçemde oturmayı özlemişim. Bu süre içinde de sebze bahçemde bol miktarda kabak ve fasulyeler olmuş ama domateslerden şimdilik haber yok, onlar da 15 güne kadar kızarır. Böylece evde bolca kabak dolması ve mücver yeniyor. Hafta sonu bahçedeki ıhlamuru toplayacağız. İsteyen varsa verebilirim. Bir de süs eriği var. O kadar çokki onların ziyan olmasını da istemiyorum. Onun için doğru bir saklama şeklimidir bilmiyorum ama derin dondurucu da saklayıp kışın şurup yaparım diye düşünüyorum.
İşte böyle. Yine görüşürüz.

Read more...

Sare kız gelmiş

Geç de olsa, tanıdıktan sonra çok sevdiğim eski komşum ve arkadaşım Eren'in bebeği olmuş. Adını da SARE koymuşlar. 47 yaşında anne olduğunu söylüyor Eren. Kendisi ile konuşamadım çünkü teleefon numarasını kaybetmişim bulamıyorum ama iyiki internet var,oradan öğrendim bu bilgileri. Telefonuna da yakında ulaşacağım. Şu anda ay tutulması varmış. Bugün televizyon programlarında dinledim. Eren'in de resmi işi astroloji olduğu için Eren'i hatırladım yeniden. O herşeyin en iyisine layık bir insan. Bana göre bir tek çocuğu eksikti Allah onu da verdi. Eminimki çok çok mutludur. Ben bile onun için bu kadar mutlu oluyorsam onun mutluluğunun büyüklüğünü düşünemiyorum bile. SARE ismide nekadar güzeldir. Bizim oralarda (Artvin-Şavşat) Sare ismi çok kullanılır. Hatta herkesin çok saydığı ve sevdiği bir Sare nenemiz vardı. Nenemiz diyorum ama benim yengemin annesi olurdu ve köyümüzdeki herkesin nenesi idi rahmetli. Son dönemlerde bu ismi yeni doğan kız bebeklerde de sıkça duymaya başladım. SARE ,dünyamıza hoş geldin.

Read more...

İstanbul yaz sergisi

Bu yıl ilk defa düzenlenen İstanbul Yaz Sergisi için ben de davet almıştım ve 3 tablom ile müracaatımı yapmıştım. 8 Haziran-15 Temmuz tarihleri arasında İstanbul Modern'deki Sanat Limanında sergimiz görülebilir. Resimlerimin fotoğraflarını da yazıma ekliyorum.










Read more...

Ece Gamze Atıcı NAR


Kızımın can arkadaşı Ece'nin ilk kitabı NAR 9 Haziranda kitapçılarda satışa çıktı. Ben de henüz okuyamadım. Ama en kısa zamanda alıp okuyacağım, ama daha çok Ece adına çok heyecanlıyım. İnşallah çok iyi bir yazar doğuyordur diye düşünüyorum. Gençlerden çok ümitliyim, o nedenle de yürekten destekliyorum. Cesareti ve emekleri için ayrıca kutluyorum. Edebiyat dünyasına hoş geldin ECE, eline, aklına, yüreğine sağlık.

Ece'nin kitabıyla ilgili iki tane de link paylaşmak istiyorum.

Kitabın fragmanı için http://vimeo.com/24765986

Ece'nin facebook sayfası için https://www.facebook.com/pages/Ece-Gamze-At%C4%B1c%C4%B1/120576961360973

Read more...

sanatçı söyleşisi



Zekeriyaköy'de kurmuş olduğumuz sanat topluluğumuz üyelerinden Ressam Semra Özümerzifon ile sanatı ve sanat hayatı üzerine bugün saat 14.00 de güzel bir söyleşi yapıldı. Çok güzel keyifli ve samimi bir toplantı oldu. Semra hanımın birkaç resmi ile son dönem çalışmaları olan 3 boyutlu heykel formundaki balık ağları kullanılarak yapılmış eserleri bir hafta boyunca galeri mağazamızda sergilenecek. Bilginize.....

Read more...

Yaz geldi ya...


















Havalar ısındı ya herşey bir anda nasıl hızlandı. Yani açılışlar, şenlikler, partiler derken son iki gün koşturmakla geçti. Benim için en önemlisi Zekeriyaköy Sanat Gurubuna katılmam ve hepimizin birkaç eserinin sergileneceği, istenirse satılacağı küçük bir galeri tarzındaki yerimizin açılışı idi. 4 Haziran cumartesi ufak ama çok keyifli bir açılış yaptık. Çok güzel şaraplarla küçük bir kokteyl oldu. Arkadaşlar epeyce emek harcamışlar, ellerine sağlık. Ayrıca da güzel bir doğaçlama Türk Müziği konserimiz bile oldu.

                                 

Sonra topluca hemen karşımızdaki Tike'ye gidip yemek yedik. Zekeriyaköy'ün 3 gencinden oluşan MAHALLENİN ÇOCUKLARI isimli gurup saat 9 dan sonra çok güzel müzik yaptılar. Gerçekten herkese öneririm,mutlaka dinlenmesi gerekir. Ben ilk defa dinliyorum ama bizim çocuklardan hep duyardım.

                                   

Read more...

keyifli bir gün



Bugün biz 5 arkadaş resim atölyemizin sezon kapanışını kutlamak için her yıl yaptığımız gibi birlikte bir program düzenledik.
Saat 11 sıralarında İstinyepark da buluştuk ve tabiiki biraz alışveriş yaptık. 12.30 sıralarında Yeniköy'e indik. Deniz kenarında adını hatırlayamadığım bir spor klübünün çay bahçesine oturduk. Çay bahçesi diyorum ama çok güzel kahvaltıları var. Çok güzel menemen yapıyorlar. Biz öğlen yemeği planladığımız için baktık herkes balık yiyor) balık yemek ıstedik. Bu ara taze taze istavrit çıkıyormuş,biz de istavrit tava ile roka salatası yedik. Bahçede devamlı turlayan bir garson sıcak sıcaklokma tatlısı gezdiriyor. Gözümüz de bir taraftan hep orada. Yemeğimizi bitirir bitirmez aramızda konuştuk ve herkese birer tane olmak üzere bir kase istedik ama kimse sözünde durmadı; bugün kutlama yapıyoruz,bir porsiyon daha yiyelim dedik ve iki porsiyon daha yedik. Şahaneydi.
Biz artık çaylarımızı içerken bahçe tıklım tıklım oldu. Bu defa da bir garson tepsi ile simitten yapılmış tost servis etmeye başladı. Biz artık hesabı ödeyip kalkmaya karar verdik ve kararımızı uyguladık. İstanbul'da özellikle bahar çok güzel.

Read more...

bahçeme bakar mısınız?


Bu sene en az 3 hafta gecikmeli gelen ilkbahar ayları fazla yağışlarla bahçemin şu anda çok canlı olmasının da sebebi.



Geçen kasım ayında saksılara diktiğim menekşeler şu anda bile o kadar güzelki. Çünkü hava sıcaklıkları fazla olmayınca onlar da hala güzelliklerini koruyor. Fotoğraflarını çektim. Bakmaya doyamıyorum. Ben ilkbaharı çok seviyorum galiba.


Benim için her şeyin yeniden doğduğu (tabi kendimin de) bir mevsim.

Read more...

Dorukla İstanbul Modern'e gittik

Dün hava çok güzel, ben evde Doruk'la yalnızım. Canımız da gezmek istiyor. Artık alışveriş merkezlerinden bıktık. Birlikte çıktık yola. Önce gidip Doruk'un kendisine seçtiği bir dergi aldık. O, arabada dergiyi incelerken programımızı yaptık. İstanbul Moderne gidip önce deniz manzarası ve havası eşliğinde karnımızı doyurmak, sonra da müzeyi gezmek. Öyle de yaptık. Anneannesine eşlik etmekten o kadar mutlu ki. Çok sakin davranıyor ikimiz beraberken.


Sınıfından bir arkadaşı ile karşılaşınca her şey değişti tabi. İyice koşturdular, kocaman yolcu gemilerini seyrettiler. O arada yemeğimiz biraz boşa gitti. Galerileri gezerken de hiç sıkılmadı. Işıkla yapılmış oyunlar çok ilgisini çekti. Bu arada Mikail de bize katıldı. 4-5 saat güzel zaman geçirdik.

Akşam da şampiyonluk çok iyi geldi.

Read more...

Fenerbahçe bayrağı bahçe girişimizde

Fenerbahçe bayrağını dün bahçe kapımıza asılmış buldum. Şaşırdım; bizim evde Fenerbaahçeli olan benim. Ben de asmadığıma göre kim astı? Gözde de Fenerli ama o da evde değil. Maçı arkadaşları ile seyretmeye gitti. Kocam fena halde Fenerbahçe düşmanı, yani Beşiktaşlı. Onu hiç aklıma bile getirmiyorum.



Ama çok yanılmışım,bayrağı bena jest olsun diye o asmış. Daha doğrusu bundan başka yapacak bir şeyimiz kalmadı diye düşünerek, yüreğine taş basarak bana jest yapmış. Yine de teşekkür ettim. Kolay değil bunu yapabilmek bile.

Read more...

ormanda todi ile gezmek

Cumartesi günü havanın açık olacağını öğrenince Belgrad ormanında yürümek istedim. Kocam'da Todiyi de götürmek istedi. Todi fotoğraflarda gördüğünğz gibi kocaman bir kurt. Arabamız da onu taşımaya pek de uygun olmayan bir araba. Ama arka koltuğu genişlettik,örtüler serdik. Kocam da todi ile arkaya oturdu. Çünkü Todi araba yolculuğundan hiç hoşlanmıyor. Onu sakinleştirmek gerekiyor. Zavallım çok titriyor arabanın içinde. Camı açık tutup kafasını biraz camdan çıkarınca rahatlıyor. Böylece ormanda güzel bir yürüyüş yaptık. Sabah saat 7.50 de başladık 9.15 de bitirebildik. Normalde tam bir saatte yürürüz. Todi hemen her ağacın altına kendisinden izler bıraktığı için biraz keyfe keder yürüdük. Yürüyüş yapan insanların çoğu todiyi görünce hemen uzak mesafeden yürümeye çalışıyorlar. Bu nedenle hayvanı serbest de bırakamıyoruz. Ama niye bukadar tedirgin olduklarını da anlıyamıyorum. Sadece bir çift bizden izin isteyerek todiyi çok sevdiler,bize dünyanın en mutlu insanları olduğumuzu söylediler. Onlara teşekkür ettik.
Orman çok güzel. Yer yer yağmurdan ağırlaşan bölgeler oluyordu. Fırat Plastik su kanalları şeklinde borular döşemiş, sık aralıklarla da drenaj yapmışlar. Böylesi çok daha iyi olacaktır. Teşekkürler.

Read more...

herkesin keyfi yerinde

Bugün kocam uyandığında 68.2 kg gelmiş. Dört aydan buyana gördüğü (sigarayı bıraktı ya 4 kilo almıştı) en düşük kilo.

Kızım diyetisyenindeki kontrolüne gitti. 48.2 kg gelmiş. O da birkaç senedir gelmek istediği kiloda.

Ben de beni mutlu edecek bir ağırlıktayım.
Oğlum! Senin durumunun da iyi olduğunu sanıyorum. Arkandan konuşmuş oldum ama sen ipin ucunu kaçırmıyorsun, biliyorum.
Bu durumda hepimizin keyfi yerinde. En azından bu konuda.

Read more...

Doruk resim yaptıııııııı


Doruk'la bugün yine resim çalıştık. Daha doğrusu o çalışmaya zorladı. Benim yaptığım önemli değil, işte onun yaptığı resim :)

Read more...


Kocam bugün golf turnuvasında 3.lük kupası aldı. Tebrik ediyorum ben de.

Read more...

İstanbul gezisi

29 nisan cuma günü iki arkadaşımla güzel bir BEYOĞLU gezisi yaptık. Galata kulesinin altında KİVA'da mola verdik yemek için. Daha önce de orada yemek yediğimizi hatırlıyorum. Aslında orayı bir televizyon programında Beyoğlu'ndaki binaların restorasyonu ve değişimler anlatılırken öğrenmiştim. Kiva'yı da çağdaş Anadolu mutfağı olarak tanıtmışlardı. İlk gidişimde de çok farklı yemekler tatmıştım. Vişneli köfteli bir çorba hatırlıyorum mesela. Bu defa da yine birkaç değişik otların kavurmasını, yaprak sarmasının 3 değişik yemeğini, patlıcanlı,etli,nohutlu pilavını tattık. Hepside çok lezzetli yemeklerdi. Çok sayıda genç müşterisinin olması ilgimi çeken şeylerin başında. Demekki gençlerimiz de Anadolu yemeklerini seviyorlar.
Anadolu'nun sır lezzetleri olarak kendilerini tanıtan Kiva, servis örtüsü olarak kullandığı kağıtta şöyle diyor.
'' İstanbul dediğimiz kozmopolit kent,her türden,her bölgeden,dünyanın her yerinden insanı barındırıyor. Tüm bu karışımın içerisinde eksik kalan bir yan var;
Çağdaş Anadolu Mutfağı!
Kiva'nın mutfağında pişenler; çocukluğumuza,gençlik anılarımıza,sevdiklerimize doğru bir yolculuğa çıkıyorsa hepimizi,doğru yoldayız demektir. ''

Yolunuz düşerse mutlu olacağınızı düşünüyorum. Bir şubesi de Şaşkınbakkal'da varmış.

Read more...

Read more...

Viyana seyahatinden dün gece döndüm.



Cuma sabahı Viyana'ya gittik. Buradan sabahın 5 inde soğuk bir havada yola çıktık. Viyanaya gittik,inanılacak gibi değil. Hava 25 derece. Herkes yazlık giysileri ile. Gezilmesi mutlaka şart olan sarayların o çok geniş bahçelerinde,havuzların başında bikinilerle,mayolarla güneşlenenler dolu. Çok keyifli bir şehir olan Viyana'da keyfimiz daha da katlandı. Açık havada,meydanda hazırlanan platformlarda canlı müzik konserleri dinledik. Hatta Faust bile seyrettik. Bugünki Hürriyet gazetesi Seyahat ekinde Viyana'yı anlatıyor. Aynen oradaki gibi bağ evlerinde ev yapımı genç şaraplar eşliğinde şnitzel yedik. Şehirde nüfus 1600000 olduğu için herşey çok rahat ve düzenli. Ulaşım, metro ya da trenle,otobüsle aynı biletle yapılabiliyor.

Son olarak Hundertwasser Krawina evlerini mutlaka görmek lazım. İnsanın içinde unuttuğu çocuğu hatırlryor.

Read more...

Beni yazmaktan mahrum edenler.

Yaşasın bloguma kavuştum. Meğer nekadar benimsemişim yazmayı. Anlatacak çok şeyim var gibi geliyor şimdi bana. Hadi bakalım.

Read more...

çanta taşıma yasaları

Hürriyet Kelebek'te yazan Melis Alphan benim psikolojimi bozdu. İlk sayfadaki küçücük yazısını okuyorsanız beni anlarsınız. Okumuyorsanızda bundan sonra da sakın okumayın. O çanta öylemi taşınır,insanın gözüne gözüne sokar gibi diyor. Ya da kısa sap elle tutulsun diye yapılmış bilmiyormusun diyor. Ya da kaç kere söyledim,hala yanlış taşımakta ısrar ediyorsun diyor. Diyor da diyor. Bana demiyor tabi. Ünlü markaları taşıyan ünlü kadınlarımıza diyor. Beni kim tanırki? Oysa hemen hergün ben de o ünlü alışveriş merkezine gidiyorum ama( genelde spor yapmak için gidiyorum) ünlü olmadığım için kimse benimle ilgilenmiyor,kimse fotoğrafımı çekmiyor. Artık alınmaya başlıyacağım. Güv enlik kameralarna baksalar vallahi ben birinci gelirim. Neyse gelelim çantaya; Ben de çanta kullanıyorum tabi. Çantalarımın saplarıda çeşitli boyutlarda. Ama genellikle kısa saplı.İlk başta Melisin dediği gibi sapından tutuyorum, sonra bakıyorum kolumda taşımaya başlamışım.Elmde bir eşya oluyor,farkında olmadan omuzuma sıkıştırmışım. Melahat,böyle bir hatayı nasıl yaparsın,doğru taşı diyorum. Derken doğrusu nasıldı? diye çelişkiye düştümmü işim bitti demektir. Ya Melis beni izliyorsa rezil oldum,yarın benim fotoğrafımı görürsem mahvolurum. Geçen hafta yeni bir çanta alıyordum. Çantanın modelinden,renginden,fiyatından çok sapının uzunluğu ile ilgilendiğimi farkettim.Omuzumda mı durması lazım ,yoksa koluma mı takacağım bilemedim. Melis Alphan'a resmen soracağım,çanta kullanma klavuzu yada yasaları falan varsa onları öğretsin de ben de bu suçluluk duygusundan kurtulayım. Ben ciddi insanım,yaptığım işi doğru yapmak isterim.

Read more...

Kızımı sirke götürdük

Rahmetli babam bizi Ankara'ya her gelen sirke (5 çocuk , 2 de kendileri en az 7 kişi) mutlaka götürürdü. O zamanlar çok da sirk gelirdi Ankaraya. En çok da Moskova sirki gelirdi diye hatırlıyorum. Yanılmıyorsam bir de Barselona sirki vardı aklmda kalanlar. Bu sirkler de aylarca kalırlardı. Büyük bir alana çadırlar kurulurdu ve çok uzun kalırlardı. Babam memur maaşı ile bizi götürmek için bayağı bir harcama yaparmış demekki. Biz de akşam Cirque du Soleil'i seyrettik. Ceren arkadaşlarına annemler beni sirke götürüyorlar demiş. Çocuğumuz 32 yaşında sirke anne ve babası ile gidince böyle espri konusu oluyor. Ama geç de olsa bizde çocuğumuzu sirke götürme görevimizi yapma fırsatını yakalamışız. Ceren söylemese farkında bile olmayacaktık.

Sirk çok güzeldi. Daha doğrusu sirk değilde gösteri çok estetik. İnsanı sıkmadan çok eğlendiren,insan üstü yaratıkların gösterilerini takip etmekte bile zorlanıyor insan. Söylenecek pek birşey yok. Sadece benim gibi huzursuz bacak sendromu olan insanlar için o kultuklarda bacaklarınıza yeni pozisyonlar bulma zorluğu var.Ama bu bana özel birşey herhalde. Yapacak birşey yok.

Read more...

Kapalıçarşı gezisi

Cuma günü 2 arkadaşımla Emınönü-Kapalıçarşı gezisi yaptık. Herzamanki gibi en erken giden ben olduğum için onları beklerken tahumcular çarşısını gezdim. Sonra hep beraber Cağaloğluna doğru yürürken Postanenin önünde bulduk kendimizi. Birçok kereler oradan geçmişimdir ama ilk defa etrafımı çok rahat inceleyebildim. Çünkü o bölge trafiğe kapatılmış,arabaların tehlikesi olmadan aylak aylak gezdik. Posta binasının içine girip bir bankta oturduk,tavanlarına kadar inceledik. Dışında da açılış törenini gosteren 1907 tarihli bir fotoğrafta var. Çevrede çok güzel dış cepheleri olan ama çok bakımsız,yıkık dökük restorasyon bekleyen binalar var.
Cağaloğluna doğru devam ederken o caddelerde çokça bulunan büyük kırtasiyelerden birinden resim ve seramikle ilgili ihtiyaçlarımızı aldık ve Kapalıçarşıya doğru devam ettik. Önce yemek yiyelim dedik ve ben daha önce bir arkadaşımın götürdüğü yerde yemeyi teklif ettim korka korka. Çünkü karaborsa sokağının paralelinde ,3,4 metre kare iç mekanı olan bir dürümcü. İç mekan dedim ama orada oturulmuyor,sadece çalişanların kullandığı ,ancak 2 kişinin sığdığı bir yer. Onun için dışarıda oturuluyor,daha doğrusu boş tabure bulunca hemen oturmak gerekiyor. Neyse bize yardımcı oldular ,3 kişilik yer açtılar,oturduk. Hemen önümüze şeffaf temiz naylon, amerikan servisinin işini görecek olan örtüler serdiler. Közlenmiş biberler,maydanoz ve galiba yağda hafifçe sotelenmiş turşuları elinizle bu örtülere alıyorsunuz,sipariş verdiğiniz dürümler ve ayran eşliğinde istediğiniz kadar açık büfe gibi yiyorsunuz. Ama arkanızda birsürü insan da sıra bekliyor. Ben son lokmalarımı ayakta biyirdim. Etleride çok lezzetli,herşey çok temiz. Ortam sizin hayal gücünüze kalmış. Ben çok seviyorum. Eminim ki arkadaşlarım da başkalarını oraya götüreceklerdir.
Artık Kapalıçarşıya girme zamanı. Tabii birkaç kuymcu,birkaç çantacı,birçok antikacı ve sokaklarda kaybolarak dolaşmak. Ama çay içmemiz lazım. Ayşe esnaf çayı içelim diye tutturdu. Kafelerin çayları öyle olmuyor gerçekten. Tam da bahçe lambalarına baktığımız Kaptan Bros isimli bir lambacıdayız. Çok güzel lambalar,mumluklar var ve dükkanın sahibi (adının Erkan olduğununsandığım) çay içiyor. Biz de esnaf çayı istiyoruz,kime söylememiz lazım gibi saçma bir soru sorunca Erkan bey bize 3 tabure getirdi ve 10 saniye içinde mis gibi çaylarımızı içmeye başladık. Çok efendi bir çocuktu. O çay kadar güzel bir şey daha olamazdı o anda.
Çok yorulduk.Artık eve dönüş saati. Ama en kısa zamanda yine geleceğim.

Read more...

lübnan yemeği tabbule

Bıraz önce araştırdım. Tabbuleyi doğrumu yapıyorum diye merak ettim. Çünkü bir arkadaşımın yardımcısından yeni öğrendim. Aşağı yukarı aynı şekillerde yapmışlar. Ama benim öğrendiğime göre bulguru oldukça az,ağırlıklı olarak yeşilliği bol bir yemek. Yemekten çok salata türü. Bizdeki kısırın çok benzeri. Ama dediğim gibi bol yeşillikli. Her yemekte olduğu gibi kendime göre ilavelerle veya değişikliklerle benim tarifim:

1 çay bardağı ince bulgur.
1 demet maydanoz
1 salatalık
1 kuru soğan
5-6 taze soğan
1 yeşil elma
biraz taze nane
tuz,nar ekşisi,limon,yağ,biraz acı toz kırmızı biber
(ben biraz da haşlayıp ayıkladığım aşureden kalma nohut vardı,onu da kattım)

Bulguru ve yemeklik doğradığım kuru soğanı üzerlerini aşacak kadar sıcak su koyup çekene kadar bekle. Üzerine diğer malzemeleri ince ince doğra,en son tuz,nar ekşisi,limon ve yağı kat.

Read more...

ormanın sahipleri

Zekeriyaköy ile Maslak arasında kullandığımız orman yoluna Maslak'tan Bahçeköy girişinden itibaren yol kenarına yeşil boyalı demir çitler daşendi. Hem güzel ,hemde çok derlitoplu görünüyor. Geçen hafta farkettim ki bu çitlerin üzerine belli aralıklarla ormanda yaşayan hayvanların renkli fotoğrafları olan plaketler takılmış. Çok beğendim; düşünüp yapanları tebrik ediyorum.

Read more...

Doruk geliyor

Tek torunum ve oyun arkadaşım bir haftadır Ankarada. Ara tatilde annesi ile ilk defa Ankaraya gitti.Şimdi yolda .Bakalım bana neler anlatacak.Aslında anlatacağından da emin değilim. Keyfi istediğinde anlatır herhalde. Ama değişiklik oldu onun için.Gelsin bakalım.

Read more...

domates tohumları

Şimdi televizyonda bir Gürcü filmi, daha doğrusu Gürcistanda çekilmiş bir film seyrederken bizim hayatımıza nekadar benzediğini düşündüm. Gerçi bilmediğim bir şey değil. Çünkü Artvinli olduğumuz için zaten yakın tarihte de sınırlarımız nedeniyle çok iç içe olmuşuz. Şimdilerde de sınırlardan geçmek çok kolaylaştığı için seyahat etmekte çok kolaylaştı. Ben hiç gidemedim ama kocam birkaç kere gitti. Son gidişinde Acarada'ki değişime inanamamıştı. Geçen Cuma günü Karadenizli yerel sanatçı Bayar Şahin'in 25.ci sanat yılı kutlamaları vardı. Geceye Acara Başbakanı ile birkaç bakanı da gelmişti. Başbakan çok genç insan. Kırk yaşında olabilir. Ama Ülkesinin gelişmesi belliki onun sayesinde. Bütün bunları düşünürken şubat ayının ortasında olduğumuzu hatırladım ve kocamın Gürcistana ilk gidişinde çok lezzetli bulduğu için oradan getirdiği domateslerin tohumlarını ekme zamanının yaklaştığını hatırladım. Ben( bu yıl dördüncü defa olacak) tohumlarını kurutarak sakladığım bu domatesleri şubat veya martta ılık bir yerde ekerek ilkbaharda açıkhavaya ,daha sonrada 10 metrekare kadar bir bostanım var., oraya fideleri dikiyorum. Gerçekten çok lezzetli,biraz limon tadında mayhoş ,şekli çok muntazam olmayan, pembeye çalan kırmızı renkte domatesler. Yazın temmuzun ortalarından itibaren bolca tüketiyoruz. Hatta bazen okadar çok oluyorki yiyemediğimiz için kışa saklıyorum. Hatta ketçap yapıyorum.

Read more...

festival filimleri

Digitürk'ün 15 nolu festival filimlerinin yayınlandığı bir kanalı var. Bugünlerde çok güzel filimlere denk geldim. Şimdi de DÖNÜŞÜM adlı filmi seyrediyorum. Çoğunlukla festival filimlerini izleme fırsatım olmuyor. Daha doğrusu İstanbul Film Festivallerinin hiçbirinde filim izleyemedim. Çünkü festival sırasında epeyce zaman ayırıp gösterimlerin olduğu sinemalara gitmek lazım. Ben bunu nedense yapamıyorum. Bu kanal benim eksiğimi kapatıyor. Tavsiye ederim.

Read more...

kabak çorbası

Genel istek üzerine uydurduğum kabak çorbasını tarif ediyorum. Çok kolay.

Marketlerde de pazarlarda da bölca bulunan küçük yuvarlak kara kabaklarla yapıyorum. Ama bugünde bal kabağı ile deneyeceğim.

3 tane kara kabağı soymadan iri iri doğruyorum. Üzerini aşacak kadar süt (hatta ligyt süt) koyuyorum ve iyice yumuşayana kadar pişiriyorum. Rondodan geçiriyorum. Üzerine karabiber öğütüyorum.
Bu kadar.Yağ bile koymuyorum. Süt, krema tadı veriyor. Hemen yapın.

Read more...

Defneyi kaybettim

Defne'nin ölümünü hiç kabullenemedim. Ama aklıma geldikçe duyduğum acıyı da ifade etmekten kaçındığımı farkettim. Haberi duyduğumda tam bir şok geçirmemle beraber bir başka erkekle beraber olduğu evde ölmesi sanki benim bu durumu açıklamam gerektiği hissini de beraber yaşattı. Çünkü biliyordumki birçok insan bu konuya takılacak, bunu yorumlayacak, onun ölmüş olması ikinci plana düşecekti.. Aynen öyle de oldu gördüğünüz gibi. En yakınımdakiler bile ben üzüntümü söylerken,daha doğrusu acıdan nerdeyse kıvranırken bana ' evli değil mi,niye ordaymış' dendi ve nerdeyse benden açıklama istendi. Ben sadace onun şuanda yaşamıyor olması ile ilgiliydim. Çok sıradışı ,şaşırtıcı,çok hızlı işleyen bir zekası , esprili tavırları ve birde çok sevimli bulduğum dış görünüşü ile yıllardır televizyondan hep izlemişimdir. Birkaç kez de av merkezlerinde görmüştüm. Hatta çok yakın bir zamanda bebeği ile birlikte görmüştüm. Çok sevmeme rağmen rahatsız etmekten çekindiğim için biraz uzaklaşıp onu izledim. Benim kızımmış gibi sahiplenip savunmak, hakkında en ufak bir imada bile bulunmalarını engellemek zorululuğu hissediyorum. Ama kim ne düşünürse düşünsün önemli olan o artık yok.

Read more...

biutiful

Dün Biutiful filmini seyrettim. Şimdi okudum; Ömür Gedik 'siz ismine bakmayın, son zamanların en rahatsız edici filmi' demiş. Bence eksik demiş. Ben de dünden beri film hakkında karar vermeye çalışıyordum.. Seyrederken kocama sürekli 'ŞİŞTİM' demek zorunda kaldım. Başka kelime bulamadım ama, o kadar gerildim ki.. Süre de uzun muydu bilmiyorum, bitsin istedim, bir türlü bitmek bilmedi. Dayanılacak şey değil. Beğenmedim desem o da değil. Ama çok yoruldum. Çok gürültülü çekilmiş. Gürültüye takılmadım diyelim. Ama hiçbir şey, hiçbir sahne normal olmaz mı? Karısı bir kabus, kendisi ölümcül hasta, şehirde ne kadar yasa dışı iş varsa hepsiyle bağlantılı.. Sefalet ve pislik sonsuz, abi ahlaksız vs ve bütün bunların tam ortasında 2 küçük çocuk.
Filmden sonra tuvalete gidince çişim kanlı mı diye dönüp baktım. Gerisini siz düşünün.

Read more...

Bugünün özeti

Bugün 20 gündür yurt dışında olduğu için göremediğim arkadaşım Nilgün ile spor sonrası buluşup keyifli bir yemek eşliğinde bıraktığımız yerden sonbetimize devam ettik.

Sigara ile mücadelemiz çok başarılı bir şekilde devam ediyor.

Yeni telefonum hala gelmedi.

Yeğenim Gözde hala Ankara'da. Ne zaman dönecek bilmiyorum. Hiç acele etme kafamı dinliyorum!!! Gözde İTÜ İnşaat Fakültesi'nde okuyor. Yani bizimle beraber yaşıyor ama sadace yaşasa iyi. Beni de kendisi ile aynı yaşta, aynı zeka seviyesinde ve inşaat mühendisliği arzusu içinde zannediyor. Okulda öğrendiği veya yaşadığı her şeyi bana anlattığı için nasıl bir işkence çektiğimi anlayamazsınız. Ama yine de oldukça iyi bir inşaat bilgisine sahip olmuşum. Mesela demiryolu inşaatını,betonu, çeliği deprem hesabını benimle aynı yaştaki hangi ev kadını bilir? Ben biliyorum işte. Bu nedenle de sömestr tatilimi iyice dinlenerek geçirmek istiyorum. Ama haftaya yeni dersleri seçeceğim için (pardon Gözde seçeceği için) tatil fazla uzun olmayacak. Neyse başa gelen çekilir. Annene selam söyle.

Read more...

Arkadaşımın kocası

Ayşe Arman'ın havaalanında gördüğü manzaradan sonra düştüğü durumu çok iyi anlayan arkadaşlarım var. Bugün atolyede bu konuda sohbet ettik. Bakıyorum da Ayşe Arman yalnız değil. Aramızdan birkaç kişi de benzer şeyler yaşamışlar. Herkes de kendine göre davranış biçimi geliştirmiş. En çok biri hoşuma gitti. Arkadaşına söyleyememiş ama tabii ki ailece bir arada bulundukları zaman bu becerikli kocaya bayağı sözlü eziyet çektirmiş. Hala evliler diyor. Tamam, söylense de söylenmese de bu olaya tanık olan insanın üzüntüsü ya da taşımak zorunda olduğu bu ağır yük nasıl yok olacak? Hiç yoktan al başına sıkıntı. Ama arkadaşımın dediği gibi ben de kocama: "beni sakın başkalarının acıyacağı böyle bir duruma düşürme, bana anlat, ben kendim karar vereyim'' diyebilirim. Ayşe Arman'ın arkadaşı da zaten anlamıştır. Karar verme sırası ondadır belki de. Neresinden bakılırsa bakılsın, her durumda kadınlar acı çekiyor.

Read more...

Kara düğün (!!!)

Hafta sonu yakınımızın kızının düğününe gittik. Düğün 5 yıdızlı bir otelde idi. Misafirlerin yarıdan fazlası kadındı ve salonda çok belirgin olarak siyah renk hakimdi. Misafirlerin %95'i siyah giyinmişti.
Düşünüyorum da böyle gecelerde hemen hepimiz siyah giyiniyoruz. Bana öyle geliyor ki çok özen göstermek istemediğimiz zaman yani masraf etmek istemediğimiz ve kafamızı yormak istemediğimiz için "siyah giy olsun bitsin" diyoruz. Ayrıca siyah renk birçok kusuru örter diye düşünüyoruz ya. Aslında çok da yanlış. Çünkü beyaz gibi, siyah rengi taşımak da oldukça zordur. Her tarafınızden etler fışkırırken sırf dekolte olsun diye olmadık yerlerlerimizi açıkta bırakan siyah kıyafetler şık olmanın ötesinde, oldukça basit durabiliyor. Bütün bu düşüncelerimden olsa gerek, farkında olmadan son zamanlarda siyah kıyafet kullanmamaya dikkat ediyorum. Daha doğrusu bir şekilde renkli olmaya çalışıyorum. Millet olarak ciddi insanlarız desem, pek öyle de değiliz. Teneke tıngırdasa göbek atmaya başlayan insanlar olarak bize renkli giyinmenin daha uygun olacağını düşünüyorum. Hayatımızın her anında böyle olsak daha iyi. Mesela arabalarımızın çoğu koyu veya gri gibi renkler. Daha ciddi mi görünmek istiyoruz acaba? Sonuç olarak ben siyahtan başka renklerle de yaşamak istiyorum. Resimlerime de bunu yansıtıyorum. Çünkü diğer renkleri de seviyorum.

Read more...

Bugün Güzel Sanatlar Fakültesi' ne gittik. Tanju Demirci'nin davetlisi idik. Resim bölümü öğrencilerinin bitirme ödevlerinin sunumu vardı. Ne kadar keyif aldım anlatamam. Bir öğrenci 4 yıl boyunca yaptığı çalışmalardan bazılarını bir gurup hocaya sergiliyor. Hocalar da bayağı acımasız sorularla çocuklara yükleniyorlar.
Başlangıçta üzülmüştüm. Ama not vermeye gelince iyi not verdiler. (20 üzerinden değerlendiriliyor).
Bir kız öğrencinin eserlerini çok beğendim. Sunum başlamadan kendisine 20 alacağını söyledim. Genellikle kendi portrelerini yapmıştı. Çok kararlı, net ve kişilikli resimlerdi. Sonuçta bütün hocalardan 20 alarak mezun olma hakkı kazandı.
Birçok öğrencinin resimlerini gördük. Kendimizin de fena resim yapmadığımızı söyleyebilirim. Sonra Tanju Bey' in atölyesini ziyaret ettik. Çok hoştu. Modern bir yer olacağını mı düşünmüşüm, tam tersine küçük, dağınık, ortada soba olan, boya kokan yani çok sıcak, ortaçağ ressamlarının sade atölyelerine benziyordu. Tabii Tanju Bey'in yeni resimlerini de gördük. Herzamanki gibi çok etkileyici resimler. Evimin duvarında 2 tanesinin olmasını çok isterdim. Son olarak da restoranında Boğaza karşı güzel bir balık yedik. Bundan iyisi ne olabilir? İstanbul' da güzel bir gün.

Read more...

Eyvah Eyvah ile çok eğlendik

Dün 'Eyvah Eyvah'a gittik. Sinema deği lde sanki tiyatroda gibiydik. Bi' kere salon tamamen dolu idi. Hatta ön sıralara yakın bir yerlerde bilet bulabildik. Hani tiyatroda oyunculara laf atarsın, bazen sataşısın, bazen de oyuncular seyircilere sataşır. Oyuncuların sayircilere sataşması kısmı hariç, aynen öyleydi. İnsanlar yeri gelınce espiriyi oyuncudan önce patlatıyor. Diyalogları yüksek sesle seslendirip kahkahaları koyveriyor. Hatta arkamızdaki genç ama sinemada olduğunun farkında olmayan güzel kızımız yine güzel türkülerimiz eşliğinde devreye giren cep telefonu ile bayağı yüksek sesle evinde konuşuyormuş gibi defalarca konuştuktan sonra çevreden tepki alması sonucunda sesini birazcık kısarak bizleri sevindirdi. Hiç bu kadar samimi bir ortamda film seyretmemiştim. Eleştirmek için söylemiyorum. Film çok eğlenceliydi. Herkes de benim gibi çok eğlendi. Bu kesin.

Read more...

İstanbul Senfonisi

Fazıl Say'ın 1 Ocak sabahı NTV de yayınlanan İstanbul Senfonisi'ni dinledim. Çok tesadüf oldu. Kaçırsam üzülürdüm. Çok beğendim. Ben biraz ritimli müzikten hoşlanıyorum galiba. Oryantal ezgiler bana çok hoş geldi. Bazıları fazla oryantal bulmuşlar. Davul çok kullanılmış. Enerjisi yüksekti.

Read more...

Erken sevinmişim

Geçen gün 57 kg' mın altına inmişim diye çok sevinmiştim ya erken sevinmişim. Hemen ertesi gün yine eski kilolarımda dolaşmaya başladım. Bunu yazmaktan utandım, ama şimdi yazıyorum. Nasıl oluyor da bu kadar çabuk kilo alıyorum? Benim gibi olup da bu sorunun cevabını bilen varsa bana söylesin.

Read more...

Kocam o kadar uzun süredir sigara içiyor ki artık kendisi bile hesaplıyamıyor. Doktor 'ne kadar zamandır içiyorsunuz' diye sorduğunda '20 yıl olmuştur' demiş. Sonra düşününce '20 yıl daha dün gibi, 30 olabilir' demiş. Sonuç olarak 40 yılın üzerinde olduğunu anlayınca cevap vermekten utanmış. Bir sürü sigarayı bırakma girişimlerinden başarısızlıkla çıkınca gördünüz ki bu yolların hiçbiri bana sigarayı bıraktıramadı diye zafer kazanmış gibi de kendini savunuyor. Konuya şimdi ben el attım. Ona yılbaşında sigarayı bırakacağını, yoksa benim onu bırakacağımı söyledim. Allahtan olur demedi. Yani benim onu bırakacağıma tabii ki. Yılbaşı gecesi görümcem hastanede yattığı için biz de onun yanına gittik. Tabii 15-20 dakikada bir bahçeye inip sigara içiyorlar. Yeni yıl geldi, kendimize göre eğlendik, kutladık. Eve dönmek için hastaneden çıktık. O, bahçede yine sigara içmek için durdu. Ben sigarayı paketeyle birlikte orada bırakmasını söyledim. Hiç beklemiyordu. Son bir tane içseydim diye yalvardı. Hiçbir şey farketmez, şimdi vedalaş dedim. Baktı ki dönüşü yok 'işte bıraktım. hatta çakmağı da bıraktım' dedi ve masaya koydu. Bugün üçüncü gün. Zorlanıyor tabii, ama hiç yakınmıyor. Galiba kendisi de çok istiyordu bırakmayı. Bunu başarabilirsek burç yorumcularının söylediği gibi 2011 de büyük bir değişim yapmış olacak. Şimdi mutfakta kuruyemiş hazırlıyor galiba. Biraz kilo alacaktır herhalde ama her şeye değer.

Read more...